Zerdüşt’ün (Grekçe: “Zoroaster”) reformunu belli bir zaman içine yerleştirmek zordur. Doğu İran’da bir bölgede yaşamış olan Zerdüşt, esasında bir reformcudur. Zerdüşt’ün esas mesajı, daha önceki dinsel tecrübeye birçok şekilde muhaliftir: Zerdüşt, kanlı kurbanları ve panteonun total bir değişimini öneren “haoma” uygulamasını reddederek “monoteist” ve “düalist” olmuş, yeni dinin evrimi daha sonra karakter değiştirmek suretiyle genel olarak Zerdüştlük/Zoroastrizm adını almıştır. [2]

Zerdüşt, eski İran’a tek tanrıcılık/tevhîd inancını getirmiştir. Onun getirdiği din, tek tanrı inanışını temel alır. Ondan önce İranlılar bir kısım tanrılara tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı bir tür uyuşturucu, bir kutsal içkiyi içmekle uygulanan “haoma” kültürünü devam ettirmekte idiler. “Haoma”, bütün evreni sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı idi. Zerdüşt inanışında daha sonraları “Ormuzd” şekline dönüşmüş ve İslâmî kaynaklarda da “Hürmüz” olarak yer almış Ahuramazda: Egemen Rab, Ahâmeniş hükümdarı Daryûş (hük. MÖ. 522-486) ve takipçileri tarafından Batı Asya’ya getirilen ve birkaç yüzyıl içinde Turfan’dan Habeşistan’a, İndus nehrinden Ege Denizi’ne kadar yayılan bir yüce Tanrı idi. Evrenin gayesi; yalanın, kötülüğün hakikat tarafından yenilmesidir. Evrendeki maddî ve manevî düzeni yaratan, tabiat kanunlarını koyan Ahuramazda’dır. Kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen’dir.
1.1. Adı, Ailesi
Tek tanrılı bir inanç sistemi getirdiği için kimilerince peygamber olarak kabul edilen Zerdüşt’ün hayatıyla ilgili bilgiler daha çok efsanelere dayanır. Kişiliği ve hayatı hakkında bilgilere yer veren kaynaklarda; “bilge bir kişilik”, “olgunluğa erişmiş bilgin”, “seçkin bir insan” olarak nitelenen eski İran’ın en büyük peygamberi Zerdüşt’ün adı, Avestâ’da; “Zaraθuštra”; Pehlevî dilinde “Zartuxšt: sarı deve sahibi”; sözlüklerde ise daha çok: “Zerdhuşt”, “Zerdhişt”, “Zerâtuşt”, “Zerthuşt”, “Zartuşt”, “Zârhuşt” şekilleriyle kaydedilmiştir.[3] Bunlar arasında en çok kabul görenler: “Zerduşt” ve “Zertuşt” şekilleridir.[4] Gātālar’da, “Zarathushtra” şeklinde geçen Zerdüşt kelimesinin hangi sözcüklerden türediği konusunda ise dilciler çok eski dönemlerden beri birbirinden farklı görüşler ileri sürerler. Zerdüşt kelimesinin; “parlak yıldız”, “altın renkli aydınlık”, “deve sahibi”, “deveci” gibi anlamlarının olduğu söylenir. Bu isimler o çağlarda hayvancılığın yaygın bir gelenek olduğunu ve Zerdüşt’ün de böyle bir toplumda doğup büyüdüğü ve inanışı yaydığını göstermektedir. Bazılarınca Zerdüşt kelimesinin “yıldızları öven” anlamında olduğu da belirtilir.[5] Birtakım Yunanlı yazarlar da, Zerdüşt kelimesinin “yıldız bilimci”, “yıldıza tapan” anlamlarını ifade ettiği kanısındadırlar. Zerdüşt din adamları ve bizzat Zerdüşt’ün kendisinin de tıp, astroloji gibi bilimlerle de uğraşması bu anlamlarla ilgi kurulmasına neden olmuştur.[6] Ancak birçok görüş içerisinde öne çıkanlar arasında özellikle batılı bazı araştırmacılar tarafından benimsenen, bu ismin iki kelimeden oluştuğu ve bu bileşik şekliyle: “yaşlı deve sahibi” anlamı taşıdığı ifade edilmekte, bunun yanı sıra “sarı deve sahibi” anlamına geldiği de kaydedilmektedir.[7] Bazı Farsça sözlük yazarları da Zerdüşt sözcüğünün; “ilk yaratılan”, “saf nur”, “doğru sözlü”, “Yezdân’ın nuru”, “ateşperestlerin lideri, önderi” anlamlarına geldiğini belirtirler. [8]
“Spitamalar” adıyla bilinen soylu bir aileye mensub olan Zerdüşt, bilge tanrı Ahuramazda’dan vahiy aldığını öne sürerek eski İran dinini yeniden biçimlendirmeye çalıştı. Bu inanç sisteminin temelini tapınılacak tek tanrı, en yüce tanrı Ahuramazda oluşturur. Ahuramazda, göklerin ve yerin, diğer bir deyişle maddî ve manevî dünyaların yaratıcısıdır. Birbirini izleyen karanlıkla aydınlığın kaynağı, evrensel adaletin yaratıcısı, doğanın merkezi, ahlak düzeninin kurucusu ve tüm dünyaların yargıcıdır.
Bundehişn ve Dînkerd gibi klasik eserlerde Spitama’nın Zerdüşt‘ün dokuzuncu atası olduğu belirtilir. Babasının adı Puršasp[9] (Porushasp: iki renkli, siyah beyaz ve yaşlı at sahibi). Annesinin adı (Doğdu: süt veren)[10] dur. Zerdüşt’ün karısı asîl İranlı ailelerden birine bağlı olan, aynı zamanda Zerdüştîliğe ilk inananlardan Ferşa Ûstra’nın kızı Huvûy’dur. Kaynaklarda Zerdüşt’ün üç oğlu ve bir kızı olduğu belirtilir.[11] Bazı kaynaklar onun üç karısı, üç oğlu, üç kızı olduğunu aktarırlar. Oğullarının adları: Isatvastra, Urvatatnar ve Hvarecitra; kızlarının adları: Freni, Teriti ve Pourvacista’dır. Zerdüşt’ün dinini ilk kabul eden kişi, Zerdüşt edebiyatında Medyumâh adıyla bilinen, Avestâ’nın bazı bölümlerinde kendisine selam gönderilen amcasının oğlu Maidyoimangha’dır. Zerdüşt’ün babasıyla annesinin soyları Pîşdâdîler[12] hanedanının altıncı hükümdarı Ferîdûn’a[13] erişmektedir. [14]
Zerdüşt’ün adı ve Zerdüşt kelimesinin anlamı, babasının ya da atalarının isimleriyle ilgileri konusunda şöyle bir açıklama da yapılır: Zerdüşt’ün yaşadığı çağlarda İran toplumunda özellikle hayvancılık çok yaygındır. Hayvan sürüleri yetiştirilerek onlardan büyük sermayeler elde edilmekte, önemli gelirler sağlanmaktadır. Buradan hareketle dönemin insan isimleri genellikle yaygın olarak bu yararlı ve insan hayatına temel katkılarda bulunan hayvan isimlerinden alınmadır. Özellikle de bunlar arasında Zerdüşt’ün yaşadığı bölgelerde insanların en çok deve ve at yetiştirmekte oldukları bilinmekte, Avestâ’da yoğunlukla Yasna’da bu türden isimlerin sık sık geçmeleri de, insanların geçimlerini sağlamada bunlara ne denli bağımlı olduklarını göstermektedir. Doğu İran’da özellikle Hârezm’den Horâsân’a kadar yörelerde yaygın şekilde sığır, deve ve at isimleri diğer kelimelerle bileşik isimler oluşturularak insanlar için kullanılır. Örneğin “Ercâsp/Arjataspa: rahvan yürüyen at sahibi”, “Lohrâsp/Aurvantaspa: hızlı koşan at sahibi”, “Pourušaspa: alaca renkli at sahibi”[15], “Câmâsp/Jamaspa: asîl at sahibi”, “Hvogava: iyi sığır sahibi”, “Feraşa-uştura: hızlı yürüyen deve sahibi”…gibi. [16]
Rivayete göre Zerdüşt, (Yaşt 36,16) “zaotar: kurban rahibi ve ilahi okuyucu”ydu. At yetiştiricisi “Spitāma: parlak saldırılı” kabilesindendi; “Pourusaspa: atı benekli” ile Doğduye: “beyaz koyun sağan”ın evliliklerinden dünyaya gelmiş olan Zerdüşt yoksuldu. Ünlü bir Gatasında Ahuramazda’ya kendisini koruyup yardım etmesi için yakarırken, şöyle haykırır: “Niye güçsüz olduğumu biliyorum ey Bilge; çünkü sürüm küçük ve az adamım var” (Yasna 46:2). [17]
Çağrısıyla seslendiği topluluk, “kavi” denen şefleri ve “karapan: mırıldanan” ve “usig: kurban edici” denen rahipleri bulunan yerleşik çobanlardan oluşuyordu. Zerdüşt’ün Ahuramazda adına saldırmaktan çekinmediği bu rahipler, geleneksel Âryâ dininin bekçileridir. Ama çok geçmeden tepkiler gelir ve peygamber kaçmak zorunda kalır. “Hangi ülkeye kaçayım?” diye haykırır; “Nereye kaçmalı, nereye gitmeli? Beni ailemden ve aşiretimden uzaklaştırıyorlar; ne köyüm ne de memleketin kötü reisleri benim yanımda….” (Yasna 46:1). Fryâna aşiretinin reisi Goştâsp/Viştaspa’nın yanına sığınır ve onu, getirdiği dine çekmeyi başarır; Goştâsp onun dostu ve koruyucusu olur. Ama direniş zayıflamaz ve Zerdüşt bazı kişisel düşmanlarını Gātālar’ında açıkça kınar. [18]
Zerdüşt’ün doğum yeri konusunda birbirinden farklı görüşler vardır. Bazı araştırmacılar onun Azerbaycan’da dünyaya geldiğini kabul ederlerken bir kısım bilim adamları Doğu İran’da, bazıları ise İrânvîc ve özellikle de Belh/Bâhter/Baktria’da doğduğu görüşünü öne sürerler. Ancak bu görüşler arasında en güçlü olanı, onun hayat tarzı ve hayvancılıkla uğraşmasından da hareketle üçüncü görüşü onaylamaktadır. Yaştlar’da, Zerdüşt’ün İrânvîc’te yaşadığı ve peygamberlik görevinden önce de din işleriyle uğraştığı, din adamları muğlar arasında yer aldığı belirtilir.[19] Gatalar’dan da anlaşıldığı gibi Zerdüşt yüksek düzeyde eğitim almış, yaşadığı çağın değişik bilim dallarında derin bilgi ve birikim elde etmişti. [20]
Zerdüşt adı, Gātālar ve Avestâ’da bazen ailesinin adı olan “Spitâma” sözcüğüyle ile birlikte anılır. Ünlü tarihçilerden Taberî (ö. 310/923), İbn Esîr (ö. 630/1233) ve Hândmîr (ö. 942/1535) gibi bir kısmı onu İsrailoğulları peygamberlerinden birinin öğrencisi olarak tanıtmak istediklerinden olsa gerek Zerdüşt’ün Filistin topraklarında dünyaya geldiğini kabul ederken, Nizâmu’t-tevârîh ve Nefâyisu’l-funûn gibi bazı eserlerde de onun Pers bölgesinde ortaya çıktığı ve insanları Sâbiî dininden vazgeçirerek Mecûsî dinine çağırdığı görüşü öne çıkar. Bunlardan başka onun Azerbaycan’da dünyaya geldiği, Pers bölgesinde yaşadığı; Rey’de dünyaya geldiği, annesinin Rey şehrinden olduğu ya da daha sonra Rey’e geldiği, Demâvend’li olduğu ifade edilir. Yaygın rivayetlerde ise onun Batı İran’da yaşadığı kabul edilir. Bu görüş araştırmacıların çoğu tarafından da benimsenir. İranlı ve Arap tarihçiler Zerdüşt’tün Azerbaycanlı olduğu kanısındadırlar. Daha önce de ifade edildiği gibi Taberî ve bazı tarihçilerin onun Filistinli olduğu konusundaki görüşleri de onun Filistin’den Azerbaycan’a gitmiş olduğu kanılarına dayanır.[21] Doğulu ve batılı birçok tarih araştırmacısı Zerdüşt’ün Batı İran’da doğduğu daha sonra Kuzeybatı bölgesine yerleştiği ve dinini orada yaydığı inancını taşır.
Bir kısım araştırmacılar Zerdüşt’ün doğulu bazıları da batılı olduğu kanısındadır. Bazıları da onun önceleri batıda yaşadığı, ancak sonra dinini yaymak için doğu bölgelerine gittiği, birtakım araştırmacılar da, atalarının Rey şehrinden oldukları, sonradan Azerbaycan’a göç ettikleri, Zerdüşt’ün de Çîçest/Urûmiyye Gölü kıyalarında dünyaya geldiği kanısını taşırlar. Daha önce de belirtildiği gibi günümüzde Zerdüşt’ün doğup büyüdüğü bölgenin Azerbaycan olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Âzergoşesp, Şîz gibi büyük ateşkedeler ve Eski Bakü Tapınağı’nın, Sebelân Dağı, Sehend Dağı, Aras Nehri ve Çîçest Gölü’nün bu coğrafyada bulunması, bu toprakların Zerdüşt’ün vatanı ve inanç sistemini yaydığı yerler olduğunun açık kanıtları olarak kabul edilir. [22]
2. Yaşadığı Zaman (MÖ. 660-586) [23]
Zerdüşt’ün doğum yeri kesin belli olmadığı gibi doğum tarihi konusunda da birbirinden oldukça farklı görüşler bulunmaktadır: bu konudaki en eski belge Herodot ile aynı çağlarda yaşamış Lidyalı Kisatyus tarafından aktarılmaktadır. Onun kayıtlarına göre Zerdüşt, Med hükümdarı Hışayarşa’nın (hük. MÖ. 633-585) Yunan topraklarına saldırmasından 600 yıl önce yaşamıştır. Ebû Reyhân-i Bîrûnî (ö. 440/1048), İskender’den (hük. MÖ. 336-323) 258 yıl önce Keyânî hükümdarı Goştâsp’ın Zerdüşt’e inanmış olduğunu aktarır. Öte yandan MÖ. IV. yüzyılın ortalarında Eflatun Kültür Merkezi’nin, Zerdüşt’ün peygamberliği ve Batı İran’da yaygın öğretisinden haberdar olduğu bilinmektedir. Günümüzde araştırmacılar Zerdüşt’ün MÖ. VII. yüzyıl ortalarında 600 yılında dünyaya geldiğin kabul ederler. Ancak hem Avestâ’nın yazım tarzı ve dil özellikleri ve hem de Vedalar’ın dil özellikleri Zerdüşt’ün doğum tarihinin MÖ. 1400-1000 yıları arasına yerleştirmeği daha uygun göstermektedir. [24]
Her halükarda Zerdüşt, Peygamber olduktan sonra dinini yaymak amacıyla birbiri ardınca ve süren uzun seyahatlere çıkmış, büyük bir ihtimalle anavatanı İrânvîc’i terk ederek Avestâ’da Daitia adıyla anılan büyük ırmağı geçerek güneye doğru ilerlemiştir. Bu seferinde Zerdüşt Doğu İran’da çok önemli bir üs kurmuştur. [25]
Eski İran peygamberi olarak kabul edilen Zerdüşt, Zerdüşt bağlılarının inanışına göre, Büyük İskender’den 258 yıl önce ortaya çıkmıştır. Büyük İskender, Ahâmeniş hanedanının (MÖ. 559-330) merkezi Parsa’yı (Persepolis) MÖ. 330’da ele geçirdiğine göre Zerdüşt, Goştâsp’a inançlarını MÖ. 588’de kabul ettirmiş olmalıdır. O sırada 40 yaşında olduğu inancı doğru kabul edilirse, doğum tarihinin MÖ. 628 olması gerekir.
Daha geç tarihli metinler, Zerdüşt’ün gökteki ön-varoluşu üzerinde ısrarla dururlar. O, “tarihin ortasında” ve “dünyanın merkezi”nde doğar. Zerdüşt’ün annesi büyük bir nurla sarılır. Üç gece boyunca, evin kenarları ateş içinde gibi görünür. Gökyüzünde yaratılan bedeninin özü ise yağmurla yere düşer ve bitkilerin boy atmasını sağlar. Peygamber’in akrabaları arasında yer alan, hiç doğurmamış iki genç inek bu bitkilerden yer. Öz, onların sütüne geçer ve “haoma” ile karıştırılan bu sütü Zerdüşt’ün annesiyle babası içer ve onlar ilk kez birleşirler. Kadın Zerdüşt’e hamile kalır. Ehrimen ve devler (daevālar) doğmadan önce onu öldürmek için boşuna uğraşırlar. O, dünyaya gelmeden üç gün önce köy bir pırıltıyla öylesine ışıl ışıl aydınlanır ki, yangın çıktı sanan Spitamalar köyü terk ederler. Geri döndüklerinde nur içinde parıldayan bir çocuk bulurlar. Rivayete göre, Zerdüşt gülerek dünyaya gelir gelmez devlerin saldırısına uğrar ama kutsal sözlerini söyleyerek onları etrafından uzaklaştırır ve zararlarından korunmuş olur. [26]
Zerdüşt ile ilgili diğer konular gibi yaşadığı zaman bahsi de çok karanlık ve kesinlik ifade etmeyen rivayetlerle doludur. Bu rivayetler arasındaki görüş farklılıkları da insanı hayrete düşürecek kadar ileri boyutlardadır. Zerdüşt’ün yaşadığı zaman konusunda birtakım bilgiler MÖ. 9.600’lü yılları gösterirken bazı rivayetlerde de MÖ. 600’lü yıllar onun hayatta bulunduğu çağlar olarak ileri sürülmektedir. Ancak bütün bu birbirinden çok farklı rivayetler arasında araştırmacıların çoğu, Zerdüşt’ün hayatta bulunduğu çağ olarak MÖ. 600’ü (600’lü yıllar) gösterirler.[27] Örneğin Muhammed Takî-yi Bahâr (ö. 1330 hş./1951), Zerdüşt’ün 630-583 yılları arasında yaşadığını otuz yaşında da Peygamber olarak gönderildiğini belirtir. [28]
Bu konuda birbirinden farklı rivayetler bulunmakta ise de Zerdüşt dini bağlılarının geleneksel kabullerine göre İskender’den üç yüz yıl önce yaşamış olduğuna inanılan Zerdüşt’ün hayatı şu şekilde kayıt altına alınmıştır: Zerdüşt MÖ. 660 yılında dünyaya gelmiş, 20 yaşında (640) inzivaya çekilmiş, 30 yaşında (630) peygamber olarak gönderilmiş, Urmiyye gölü kıyılarında Sebelân Dağı’nda 618 yılında Keyânî hükümdarı Goştâsp’ı dinine bağlamıştır. 583 yılında, yetmiş yedi yaşında Tûranlı Ercâsp’ın saldırıları esnasında Belh’te bir âteşkede’de öldürülmüştür. Bütün bunlarla birlikte klasik ve çağdaş araştırmacılara göre; Zerdüşt’ün yaşadığı zaman MÖ. 1100’lerden geriye gitmemektedir.[29] Birtakım araştırmacılar, sosyologlar ve dilbilimciler eldeki bilgilerden çıkardıkları verilerle Zerdüşt’ün yaşadığı zaman olarak MÖ. 1500-800 yılları arasını vermektedirler. Bu tarihler Aryaların Orta Asya topraklarından İran platosuna gelip yerleştikleri dönemlere rastlamaktadır. [30]
Zerdüşt, Goştâsp zamanında Mezdiyesnâ dinini tek tanrı olarak inanılan Ahuramazda’dan alarak insanlara tebliğ etmiştir. Goştâsp da, onun bu getirdiği dine girmiş ve aynı zamanda da bu dinin yayılması için önemli destekler sağlamıştır.[31] Zerdüşt’ün dini, Batı İran’da Med kavimleri arasında hızla yaygınlaştı ve diğer bölgelerde henüz Aryaların eski inanışlarının yaygın olmasına rağmen Medler’in başkentleri Ekbatana/Hemedan zamanla bu dinin merkezi haline geldi. [32]
Rivayetlere göre Zerdüşt, Goştâsp hükümdara gelerek: “Ben Allah’ın sana göndermiş olduğu peygamberim.” dedi ve Mecûsilerin ellerinde bulunan kitabı kendisine verdi. O da kendisine iman etti ve Mecusîlik dinine girdi.[33] Goştâsp, hükümdarlığı döneminde Zerdüşt dinini egemen olduğu bölgelerin resmî dini olarak ilan etmiş, bu inanış Ahâmenişler döneminin ortalarından itibaren İran topraklarında baştanbaşa yaygınlaşmıştır. Ancak Zerdüşt dini bir taraftan halk arasında hızla yayılırken, diğer taraftan da eski inançlarına dayanan geleneksel inanışlar Zerdüşt inanç sisteminde birtakım yaralanmalara neden olmuştur. Örneğin tek tanrıcılık temeline dayanan Zerdüşt inanışının tersine eski çok tanrılı inanış sisteminde yer alan eski devir İran tanrıları yeniden İran inanışına sızarak yer almaya başlamış, bu yoğun etkileşim sonucu Ahuramazda, Ehrimen karşısında yer almış, sonuçta Zerdüşt’ün tek tanrı inanışı bir tür düalist inanışa dönüşmüştür. [34]
Eşkanîler (MÖ. 250-MS. 226) dönemiyle ilgili kaynakların azlığı gerekçesiyle o çağlarda hangi inançların daha egemen olduğu konusunda kesin birtakım yargılarda bulunmak oldukça zordur. Ancak genellikle hükümdar, güneş ve ayın kardeşi olarak gösterilmekte, birtakım sikkeler üzerinde de onlarla birlikte resimleri basılmaktadır. Buradan hareketle Îzed Mihr/Tanrı Mihr’in hükümdarın varlığında yer aldığı, onun benliğine girdiği inanışı ön plana çıkar. Belki de ilkel kavimlerin; toplumun ileri gelenlerinin öldükten sonra tanrılaşmaları inanışı gereği hükümdar öldükten sonra tanrılar arasına katılırdı. [35]
Sasanîler (MS. 224-652), Eşkanîler’i Zerdüşt dini takipçileri olarak kabul etmiyorlardı. Görünürde de durum bundan farklı değildi. Eşkanî hükümdarlarından biri Avestâ metinlerine önemli hizmetlerde bulunmuştu. Bu dönemde “muğlar”, toplumun dinî liderleri konumunda bulunuyor, Eşkanîler’in iki danışma meclisinden biri olan “Muğlar meclisi”ne de üye olarak katılıyorlardı. [36]
MÖ. 583-480 yılları arasındaki dönem İran tarihinde yeniden diriliş ve millî kalkınma devresi olarak bilinir. Bu dönemde İran yeni dinin ortaya çıkışıyla birlikte yeni bir hayata kavuşmuş, İran orduları güçlü komşusu Bâbil topraklarını ele geçirmiş (MÖ. 539) büyük bir imparatorluk kurmuş, Büyük Dâryûş başarılı yönetimiyle ün kazanmış ve ordularını Avrupa’ya doğru ilerlemiştir.
MÖ. 480-230 yılları arasındaki yaklaşık yüz elli yıllık dönem İran-Yunan mücadeleleriyle geçti. Doğal olarak Yunanlılar bu Asyalı savaşçıların dinlerinden de etkilendiler. Herodot İran’ı gezdi ve gözlemlerini kaleme aldı. İskender’in zaferiyle sona eren bu savaşlar döneminin kargaşasından dolayı Eflatun planladığı İran seferini Zerdüşt dini konusunda yapacağı araştırmaları gerçekleştiremedi. MÖ. 330-MS. 226 yılları arasındaki 550 yıllık uzun dönem, İran toprakları yabancıların egemenlikleri altına girdi: önceleri İskender’in yerine geçen Yunanlılar ve daha sonra da Partların MS. 226-651 yılları arası dört asırlık bağımsızlık dönemi. Zerdüşt dininin sıkı bağlıları arasında bulunan I. Erdeşîr/Erdeşîr-i Bâbekân (hük. 226-241) İran ülkesinin bağımsızlığını yeniden kazandı. Ermenistan’ı fethetti. Sasanî İmparatorluğunu kurdu. [37]
İran’ın klasik dönemlerde yeniden ihyası ve yenileşmesi yönetim merkezleri Fars olan Sasanîler zamanında gerçekleşmiştir. Sasanîler yönetimi ele geçirdikten sonra bir bakıma millî bir dine ve medeniyete dayanan çok uzun İran tarihinde benzeri olmayan güçlü bir millî devlet kurdular.[38] Bu daldaki araştırmalara göre; Erdeşîr-i Bâbekân devletini kurduktan sonra Fars ülkesinde safiyetini ve benliğini korumuş halde bulunan Zerdüşt inanışını imparatorluğun resmî dili olarak kabul etti. Yazılı belgeler, kitabeler ve tarihî gerçekler yanında arkeolojik bulgular da bu gerçeği vurgulamaktadır. Öte yandan Sasanî devletinin kurulduğu dönemlerde de İran topraklarında Ahuramazda inanışı, ana tapınakları İstahr’da bulunan Anahîtâ inanışı yaygındı. Bu tapınakta hîrbedler[39] âteşkede görevlileri arasında da Sasanîler hanedanının ataları yüce makamlara sahip idiler. Hanedanın kurucusu Sâsân ve babası da söz konusu dinî merkezde çok önemli bir konumda bulunmuştur. [40]
Sasanîler döneminin dört yüz yıllık egemenlikleri boyunca Zerdüşt inanışı devlet gücüne dayanarak gücüne güç katarken bu dayanağını kaybeder etmez birçok şehirde eski gücü ve etkisini de aşamalı olarak yitirdi. Bununla birlikte Zerdüşt dininin güç kaybında, egemen yöneticilerin güçleri ve Zerdüşt dini aleyhinde faaliyetlerinin yanı sıra daha çok Zerdüşt din adamları mûbedler tabakasının ahlakî çöküntüleri de etken rol oynamıştır. Bazı yörelerde Arap fetihleri sonrasında halifeler ve onların atadıkları yöneticiler tarafından Mecûsî dininin yayılmasını engelleyecek faaliyetler de yürütülmüş olduğu tarihî bir gerçektir. Zaman zaman bazı âteşkedeler de Müslüman topluluklar tarafından yıkılmıştır. Buna karşın İstahr, Kâzerûn, Deylem ve Taberistân gibi bölgelerde Zerdüşt dini aristokrat kesimlerde bile İslâm sonrası dönemlerde İran’da uzun süre hayatını sürdürdü. Âteşkedelere ve mûbedlerin faaliyetlerine hilafet yönetimi tarafından fazla zorluk çıkartılmadı.[41] Müslümanlar arasında Zerdüşt ya da Mezdiyesnâ inanışı adıyla bilinen dine inananlar Kur’ân’da da belirtildiği gibi[42] “Mecûs” adıyla anılmaya başladılar. Yine onlar kitap ehlinden kabul edilerek kendilerine karşı bu kural gereği davranıldı. [43]
Rivayete göre, Zerdüşt 77 yaşında iken, Turanlı Bratvarkhş tarafından bir ateş tapınağında öldürüldü. Daha geç tarihli bazı kaynaklar, katillerin kurt kılığına girdiğini belirtir. Efsane, Zerdüşt’ün yazgısının anlamını hayranlık uyandıracak bir biçimde ifade ediyor; çünkü “kurtlar,” peygamberin büyük bir cesaretle eleştirdiği Ari “erkek cemiyetleri”nin üyeleriydi. Ama mitleştirme süreci en az onbeş yüzyıl sürdü. Helenistik dünyada Zerdüşt, örnek din adamı (Magus) olarak yüceltildi ve İtalyan Rönesansı’nın filozofları ondan hep “Magus” diye söz etti. Bu arada Goethe’nin (1742-1832) Faust’unda, Zerdüşt’ün en güzel mitsel yansımaları bulunur. [44]
3. Öğretileri
Zerdüşt’ün yaşadığı dönem İran dinî inanışlarından etkilenmiş olsa da yeni getirmiş olduğu inanç sistemi, halkın inançlarında köklü yenilikler ortaya koymuştur:
1. En büyük tanrı Ahuramazda’dır. Görünen ve görünmeyen evrenlerin yaratıcısı odur. O kutsal ve arıdır. Kötülükler ona erişemez ve asla yol bulamaz. Spend Mînû’yu o yaratmıştır. Onun ilk ve en büyük tecellisi Spend Mînû’dur. Diğer tecellileri ise Behmen, Ordîbehişt, Şehrîver, Sipendârmuz, Hordâd ve Mordâd’tır. “İmşâspendân” adı verilen bu grup, “kutsal ölümsüzler” olarak bilinirler. İmşâspendler asılları ve özleri itibariyle Ahuramazda ile aynıdırlar. Gerçekte Ahuramazda onların yaratıcısı ve babalarıdır.
2. Varlık iki güç arasında paylaşılmaktadır. Birisi “Asha: takva/doğruluk”; diğeri de “Durûğ: yalan”dır. Asha, Ahuramazda tarafından yaratılmıştır. Ancak Zerdüşt, yalan’ın kaynağı hakkında söz etmez.
3. Ahuramazda’nın yaratıkları özgür yaratılmışlardır. Doğru ya da yalandan birini seçebilirler. İnsanlar da alınyazılarını kendileri belirler, yaptıkları iyilik ya da kötülükler karşılığında cennet ya da cehenneme giderler.
4. Asha’nın yeryüzündeki simgesi ateştir. Ateşkedeler Ahuramazda’ya tapınma ve övgü ocaklarıdır.
5. Ehrimen ve şeytanların saldırısıyla yeryüzünde kötülük ve şer yayılmaya başlamıştır. Ancak sonuçta Ahuramazda galip gelecek, temizlik, ilk dönemlerdeki saflık yeniden dünyaya dönecektir. [45]
Ayrıca Zerdüşt’ün, tanrısını sorgularken gösterdiği telaş ve varoluşçu gerilim de çarpıcıdır: Ondan kozmogoni: evrenin doğumu sırları hakkında kendisine bilgi vermesini, hem kendi geleceğini, hem kendisine baskı yapan bazı kişilerin ve bütün kötülerin kaderini göstermesini ister. Ünlü Yasna 44’ün her dörtlüğü aynı ifadeyle başlar: “İşte sana sorduğum Tanrım- bana iyi cevap ver!” Zerdüşt, “güneşin ve yıldızların yollarını kimin çizdiğini” (3), “aşağıdaki yeri ve bulutlu gökyüzünü düşmeyecek biçimde kimin sabitledigini” (4) öğrenmek ister ve yaratılış’a ilişkin sorulan giderek hızlanan bir ritimle birbirini izler, “iyiye kavuşan ruhunun nasıl kaybolacağını” (8) ve “kötülükten nasıl kurtulacağımızı” (13), “kötülüğü adaletin eline nasıl teslim edeceğini” (14) de bilmek ister. Kendisine “görünür işaretler” verilmesini (16) ve özellikle de Ahuramazda ile birleşebilmeyi ve “sözünün etkili olmasını” talep eder (17). Ama ekler: “Ücret olarak adalet gereği bana vaat edilen on kısrakla bir aygır ve bir deveyi alabilecek miyim ey Bilge?” (18). “Hak edene ücretini ödemeyenin” hemen çarptırılacağı ceza hakkında da Tanrı’ya soru yöneltmeyi unutmaz, çünkü “en sonunda onu bekleyen ceza” hakkında zaten önceden bilgi almıştır (19). [46]
Zerdüşt’ün zihni sürekli, kötülerin uğrayacağı ceza ve erdemlilerin alacağı ödülle meşguldür. Başka bir ilahide, “kötülük eden kötüye imparatorluk veren için ne ceza öngörüldüğünü” sorar (Yasna/Hât 31/1). Başka bir yerde haykırır: “Ey Bilge (Mazda), beni yok etmekle tehdit edenlerin üzerinde Adaletle birlikte gücünüz olup olmadığını ne zaman ögreneceğim?” (Yasna Hât: 48/9). Sığır kurban etmeyi ve haoma içmeyi sürdüren “erkek cemiyetleri”nin üyelerinin cezasız kalması karşısında sabırsızlanır: “Bu pis içkiyi ne zaman çarpacaksın?” (48/10). “Bu hayatı yenileyebilmeyi umar” (Yasna Hât: 30/9) ve Ahuramazda’ya, “Doğrunun kötüyü şimdiden başlayarak yenip yenemeyeceğini” sorar (Yasna 48/2). Kimi zaman tereddütlü, kafası karışık, alçakgönüllü, Tanrı’nın isteğini daha somutça öğrenmek isteyen biri olarak çıkar karşımıza: “Ne buyuruyorsun? Övgü olarak, tapım olarak ne istiyorsun?” (Yasna Hât: 34/12). [47]
Avesta’nın en saygıdeğer bölümünde bu kadar çok somut ayrıntının varlığını, eğer bunlar tarihsel bir kişiliğin anılarını temsil etmeselerdi, gerekçelendirmek kolay olmazdı. Gerçi peygamberin daha geç tarihli efsanevi yaşam öyküleri mitolojik unsurlarla doludur, ama yukarıda hatırlattığımız gibi, iyi bilinen bir süreç söz konusudur: önemli tarihsel bir kişiliğin mükemmel örneğe dönüşmesi. Bir ilahide de Peygamber’in doğumu Mesihçi terimlerle yüceltilir (Yaşt 13): “O doğduğunda ve büyürken su ve bitkiler çok sevindi, o doğduğunda ve büyürken su ve bitkiler de büyüdü” (13:93 vd). Ve “artık iyi Mazdeizm dini yedi kıtaya yayılacaktır” diye duyurulur (13:95). [48]
Zerdüşt inananlarından istenen “amentü” şöyledir: “Daevalara tapınmaktan vazgeçiyor ve Zerdüşt’ün müridi olduğumu, Ahuramazda’ya tapındığımı, Daevaların düşmanı olduğumu beyan ediyorum.” [49]
Zerdüşt öğretileri temelde düalist bir yaklaşıma sahiptir. Buna göre; iyilik, aydınlık ve hayat tanrısı Ahuramazda, kötülük, karanlık ve ölüm temsilcisi Ehrimen ile sürekli savaş halindedir. Bu iki güç egemen oldukları bölgelerde birbirlerine saldırmakta, doğaüstü güçler ve insanlardan da yardım almaktadırlar. Bu mücadele dünyanın sonuna kadar aralıksız sürer. Gerçek tanrı, gerçek aklın da sahibi olan Ahuramazda’dır. Takipçilerine göre sonuçta başarıyı yakalayanlar da Ahuramazda taraftarları olacaktır. Yine Zerdüşt inanışına göre insanların en önemli görevleri, Ahuramazda’yı desteklemeleri ve onun karanlıklarla mücadelesinde manevî görevleri yalandan uzak durmaları, bütün zararlı varlıkları yok etmeleridir. Onlara göre en değerli meslek çiftçiliktir. Yapılan işler, verimli olmaları için mutlaka dualar ile desteklenmelidir. Çünkü dua ve yakarış kötüler ve kötülüklerle mücadelede en güçlü silahlardır. [50]
Eski İran’da görülen düalizm ise, bütün doğayı kapsamaktadır. Maddenin iyi kısımları mevcut olduğu gibi ruhanî dünyada kötülük de vardır. Vücut, kendiliğinden kötü ve pis değildir; tam tersine o da, Ahuramazda’nın emrettiklerini icra etmek suretiyle insanın kurtuluşuna hizmet edebilir. Maddenin esas itibarıyla kötü, ruhun muhakkak iyi olması nevinden bir tasavvur, Zoroastrism’de değil, ancak gnostik ve mistik düşünce sistemlerinde ortaya çıkmaktadır. [51]
detaylı bilgi için
http://rapidshare.com/files/222641707/boyle_buyurdu_zerdust.rar